Yaşayan En İyi Yönetmenlerden: Martin Scorsese 


Martin Scorsese, 17 Kasım 1942 yılında New York, ABD’de dünyaya gelmiş İtalyan asıllı Amerikalı film yönetmeni, yapımcı ve senaristtir. Babası Charles Scorsese hem giyim sanayinde çalışan bir işçi hem de aktördü. Annesi Catherine Scorsese ise terzilik yaparken aynı zamanda aktrislik yapıyordu.

Scorsese’nin sinema sektörüne olan ilgisi küçük yaşlarda ailesi sayesinde başladı. Çocukluğu boyunca astım hastalığı ile uğraştı. Bu sebeple sportif aktivitelerden uzak kaldı fakat bu onun sinemaya olan ilgisini arttıran en önemli unsur oldu. Küçük yaşlardan itibaren ailesiyle birlikte sık sık sinemaya gider, anne ve babasını oyunculuk yaparken izlerdi. Bronx’ta Kardinal Hayes Lisesi’ne gitti. Gençliğinde rahip olmak istedi ancak ilk yıldan sonra başarısız oldu. Bu sinema sektöründeki büyük yolculuğa başlamasına neden oldu ve 1960 yılında New York Üniversitesi Sinema bölümüne (şimdi Sanat Ve Bilim Koleji olarak bilinen) girdi.

Bu ona tabi ki yetmedi. 1966 yılında yine aynı üniversiteden film dalında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Bu yıllarda birçok kısa film çekti. 1967 yılında çektiği The Big Shave adlı kısa filmle dikkatleri üzerine topladı. Aynı yıl “Kapımı Çalan Kim? (Who’s That Knocking at My Door)” isimli ilk uzun metraj filmini yönetme başarısını gösterdi. Filmin baş rollerinde ise okul arkadaşları Harvey Keitel ve Thelma Schoonmaker yer aldı. 70’li yıllarda Steven Spielberg, Francis Ford Coppola, Brian De Palma ve George Lucas gibi ileride sinema sektörüne damga vuracak yönetmenlerle tanıştı. Yakın arkadaşı olan Brian De Palma sayesinde Robert De Niro ile tanıştı. Bu ona şöhretin kapılarını aralama fırsatı verdi.

Çektiği New York, New York adlı filmin gişede başarısız olmasından sonra eroin bağımlısı haline gelen ve ölüm döşeğinde çırpınan Scorsese, bu olaydan sonra eroin kullanmayı bıraktı. Ardından Robert De Nİro’nun kendisini ikna etmesi üzerine boksör Jake LaMotta’nın hayatını konu alan Raging Bull filmini yönetti. Bu filmden sonra kariyeri hızla yükselişe geçti ve dünyanın en iyi yönetmenlerinden kabul edilen biri haline geldi.

Scorsese Filmleri

Taxi Driver (1976) – IMDb: 8.3

Film, Vietnam Savaşı’ndan dönmüş eski bir askerin taksi şoförlüğü yapmasını konu alıyor. Başrolünde Robert De Niro’yu gördüğümüz film, taksi şoförünün çalıştığı sırada gördüğü kirli, düzensiz ve adalet yoksunu dünyayı reddetmesini konu alıyor. Kült filmler arasına adını yazdıran bu yapım, Scorsese’nin tarzını tam manasıyla yansıttığı ilk film diyebiliriz.

Raging Bull (1980) – IMDb: 8.2

Efsane boksör Jake LaMotta’nın, hikayesini anlatan film bize LaMotta’nın kendine zarar verecek kadar fazla olan hırsını ve sinirini sadece ringe değil, hayatına da yansıttığını anlatıyor. Filmde Jake LaMotta’yı canlandıran isim usta oyuncu Robert De Niro. De Niro gösterdiği müthiş performansla “En İyi Erkek Oyuncu Oscarı”nı kazandı ve film 8 dalda Oscar’a aday gösterildi.

Goodfellas (1990) – IMDb: 8.7

Birçok kişi için Scorsese’nin en iyi filmi olarak kabul edilen bu yapım, suç dünyasına giriş yapıp hızla yükselmek isteyen Henry Hill’in (Ray Liotta) hikayesini konu alıyor. Gerçek bir hikâyeden esinlenildiğini belirtmekle beraber mafya dünyasının gizemli yönlerini gözler önüne seren bir yapım olduğunu da eklemek lazım. Adından anlaşılacağı gibi birbirine sırtını dayamış bir grup insanı odağına alan film, Ray Liotta’nın yanında Robert De Niro ve Joe Fesci’nin üstün performanslarıyla kesinlikle övgüyü hak ediyor.

The Aviator (2004) – IMDb: 7.5

Film, Amerikalı yapımcı Howard Hughes’un hayatını konu alıyor. Hughes’u bu kadar ilginç kılan detaylardan en önemlisi belki de uçak tutkusu. Film onun sinemacı kişiliğini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda aşk dünyasına da ışık tutuyor. Başrollerinde Leonardo Di Caprio ve Cate Blanchett yer alan yapım, uzun sayılabilecek süresine rağmen izleyiciyi sıkmadan müthiş bir hikâyeyi gözler önüne seriyor.

The Departed (2006) – IMDb: 8.5

The Departed aslen Çin yapımı Infernal Affairs’ın Hollywood versiyonu olarak karşımıza gelmekte. Polis ile mafya arasındaki savaşı konu alan ve iki tarafın da içine sızmış            köstebekler vasıtasıyla gerilim/suç türünün en iyi örneklerinden biri haline gelen film, bir an olsun izleyiciyi sıkmıyor. Tabii ki filmin başrolünde yer alan başarılı oyuncuları da es geçmemek lazım. Leonardo Di Caprio, Matt Damon ve Jack Nicholson gibi iyi oyuncuların performansları da filmin seyir zevkini yükselten detaylardan. The Departed, 2007 Akademi Ödülleri’nde “En İyi Film ve En İyi Yönetmen Oscar Ödülü” dahil olmak üzere aday olduğu beş daldan dördünde zafere ulaşarak ne kadar başarılı bir film olduğunu kanıtladı.

Shutter Island (2010) – IMDb: 8.2

Tam manasıyla bir başyapıt olan film ters köşeli ve izleyen herkesi finaliyle düşünmeye iten bir yapım olarak en iyi psikolojik/gerilim filmleri arasındaki yerini aldı. Başrollerini Leonardo Di Caprio ve Mark Buffalo’yu gördüğümüz yapımda bir adada bulunan Ashecliffe Hastanesi’nde kaybolan bir hastayı bulmak için yola çıkan dedektifler soruşturma sürerken adanın gizemli havasından nasiplerini alacaklardır. Film boyunca izleyiciyi ince ince finaline hazırlayan film beyin yakan (mindfuck) filmler listesinde kendine sağlam bir yer bulmuştur. İzlenmesini şiddetle tavsiye ettiğim bu filmden bir saniye olsun gözünüzü ayıramayacaksınız.

The Wolf Of Wall Street (2013) – IMDb: 8.2

Gerçek bir hayat hikayesinden beyazperdeye uyarlanan film, şüphesiz son yılların gördüğü en komplike ve tadına doyulmaz filmlerin başında geliyor.

Genç, hırslı ve idealist bir borsacı olan Jordan Belfort; meziyetleri sayesinde kendini Wall Street’te bulur. Para kazanmanın nasıl olduğunu umursamaz sadece çok para kazanmayı ve ihtişamlı bir yaşam sürmeyi ister.  Kısa sürede iş dünyasında kazandığı başarılar istediği hayatı yaşamasına olanak sağlar. Her ne kadar hızlı bir yükselişe tanıklık ettiğimiz The Wolf of Wall Street, aynı zamanda bir düşüş anlatısı olarak da karşımıza çıkıyor. Başrolünde Scorsese’nin favori oyuncularından Leonardo Di Caprio’yu gördüğümüz yapım para kazanmak isteyenlere önerilen filmler listesinde de yer alıyor.

The Irishman (2019) – IMDb: 7.9

Gerçek olaylardan esinlenen film, Frank “The Irishman” Sheeran (Robert DeNiro) karakterinin illegal işlerle hızlı bir şekilde tetikçi ve para babalarına yakın konuma gelmesini anlatıyor. Bir mafya hikayesinden öte düzenbazlık ve sahtekarlığın nasıl yasal hale geldiğini gözler önüne seriyor. 3 saati aşkın süresiyle birçok kişiyi korkutsa da izlemesi oldukça zevkli. İhtiyar delikanlıların CGI tekniğiyle gençleştirildiğini de hatırlatalım. Başrollerinde Robert De Niro’nun yanı sıra usta oyuncular Al Pacino, Joe Pesci ve Harvey Keiteli görüyoruz. Scorsese’nin son filmi olan yapım “Film Eleştirmenleri En İyi Oyuncu Kadrosu Ödülü”ne layık görüldü.

Scorsese filmlerinin birkaç özelliğini hatırlatmakta fayda var. Gerçek hikayelerden esinlenen yapımlarda başrol oyuncularını iyi seçen deneyimli yönetmen, adeta iyi performans aldığı oyuncuların bonservisini almışcasına 3-5 film çekmeden bırakmıyor. Gerçek hayattaki ayrıntılara fazlasıyla dikkat ederek yavaş akan bir filmi bile pürdikkat izlememizi sağlıyor. Ele aldığı hikayelerin iç dünyasını yansıtmak konusunda dünyanın en iyisi dersek yanlış olmaz. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını aksine daha derin ve daha farklı olduğunu bütün filmlerinde gördük desek yeridir. Hemen her filminde iyi bir oyuncu kadrosuyla çalışması şans eseri değil. Başrol istediği oyuncuya verilmediği takdirde filmi çekmeyi reddedebilecek kadar da yönetmenliğine güvenen biri. Umuyoruz usta yönetmenin elinden birkaç film izleme fırsatımız daha olur.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

What's Your Reaction?

Nasıl yaa? Nasıl yaa?
0
Nasıl yaa?
Üzüldüm Üzüldüm
0
Üzüldüm
Kızdım Kızdım
0
Kızdım
Komik Komik
0
Komik
Bayıldım Bayıldım
0
Bayıldım
Duygulandım Duygulandım
0
Duygulandım
Korktum Korktum
0
Korktum